En mahrem alanımız cinselliğimiz ve cinsel hayatımız. Haliyle bunu kendimizden başka biriyle paylaşmak, açmak ve anlatmak da bir o kadar zor olsa gerek. Özellikle bizim gibi cinselliği yaşamanın genel olarak gizli saklı tutulması gerektiğinin öğretildiği bir toplumda, ayıp ve günah tabuları arasında bu dünyaya dair keşif çok daha zorlayıcı olabilir. Bu tabular bazen kendi cinselliğimizle kendi aramıza kalın duvarlar örmemize ve ilişkilerimizde ciddi sorunlar yaşamamıza yol açabiliyor. İşte o zaman yıllarca ertelediğimiz, yok saydığımız bir bahçenin kapılarını sonuna kadar açmaktan başka bir çaremiz, seçeneğimiz kalmıyor. Ben cinsel terapiye başlayan tüm danışanlarım için bu tabiri kullanmayı seviyorum. Kendi bahçenin kapısına geldin, hoş geldin. Geldin çünkü sorun olarak adlandırdığın şey aslında, çok önemli ve değerli bir keşfin başlatıcı ilk adımıydı. İçerde sana özel rengarenk çiçekler, ağaçlar daha bir sürü güzel şey var ve sen bunları cinsel terapi sırasında tek tek nasıl keşfedeceğini deneyimleyeceksin.
Cinselliğimiz bizi insan, canlı yapan temel özelliklerimizden sadece bir tanesi. Dolayısıyla aslında uyku, yeme düzenimizi konuştuğumuz gibi cinselliğimizi de konuşabiliyor olmamız gerekiyor. Çünkü bir şeyin değişip, gelişmesi için ortaya çıkmaya, bilinmeye ihtiyacı var. Birçoğumuz ergenlikten yetişkinliğe doğru geçerken cinselliğimize dair temel bazı bilgileri ebeveynlerimizden, okulumuzdan değil ,dergilerden biyoloji kitaplarından ve akranlarımızdan duyduğumuz kulaktan dolma bilgilerle öğrenmeye çalışıyoruz. Kendimizi, bedenimizi ve haz aldığımız dokunma biçimlerini keşfetmek ise tamamen cinselliğe dair algılarımızla ilgili. Bilincimizin katmanlarındaki ayıp, günah kavramları ne kadar kalın ise kendi bedenimizden de aynı oranda uzak duruyoruz. Sonra evlendiğimizde ya da ilişkimizde, herhangi bir fikrimizin olmadığı bedenimizi partnerimizle paylaşırken, onun tıpkı bir sihirbaz gibi bizim çözmeye yeltenmediğimiz bedenimizi tek dokunuşla çözmesini bekliyoruz. Bu da bir çok kez ilişkilerimiz de hayal kırıklığı yaşamamıza sebep olabiliyor.
Cinselliğe dair bilmemiz gereken en temel bilgi, cinselliğin öğrenilebilir ve geliştirebilir bir beceri olduğudur. Bol pratik gerektirir. Bu pratikler solo ya da partnerli yapılabilir. Tüm bu pratikleri yapabilmek için tabi ki önce zihnimizdeki engelleri aşmamız gerekir. Bunun için de cinsel terapiye ilk olarak sizin cinselliğinize dair algılarınız ile başlarız. Yani zihinsel olarak inanç anlamında bir değişiklik olmadan davranışta bir değişiklik bekleyemeyiz.
Toplumumuzda cinsel sorunlara dair en yaygın görülen yaklaşım biçimi bir sorun olduğunda bunu tamamen kişinin kendi içinde çözmeye çalışmasıdır. Cinselliğe dair her ne oluyorsa aşılmadan önce ilk yapılması gereken anlaşılmasıdır. Bunu da ancak doğru soruları sorarak yapabiliriz. İşte burada devreye bir cinsel terapist girer çünkü terapistin temel görevi doğru zamanda doğru soruyu sormaktır. Bu sorular hem sizin kendinize ,partnerinize hem de cinselliğinize bakışını irdeler, çözümleme çalışır. Kendi başınıza sorun çözmeye kalkmanız sizi bir ihtimal çözüme ulaştırsa da, bir çok ihtimalle yorucu yıpratıcı bir çok deneyim ile de karşı karşıya bırakabilir.
Bilmemiz gereken en önemli şey cinselliğin, cinsel organlarda değil beynimizde başladığıdır. Evet, bizim en büyük cinsel organımız beynimizdir. Aslında erken boşalma ve benzeri sorunları cinsel organımızla değil, beynimizle aşarız.
Cinsel hayatımızda karşı karşıya kalabileceğimiz bir çok problem olabileceği gibi en temel sorun cinsel birleşmenin olamamasıdır. Bunun başlıca 3 sebebi vardır. Vaginusmus, Setleşme Bozukluğu ve Erken boşalma. Her ne kadar bu sebepleri okuduğunuzda vaginusmusun kadın, diğer iki problemin ise erkeğe dair olduğunu düşünseniz de tüm bu problemler aslında çiftin problemidir. Yani ilişki dinamiği göz önüne alarak aşılabilir ,çözülebilir. Bu yüzden çiftlerden birinin bu sorunla diğer partneri tek başına bırakması ve çözmesini istemesi sadece sonuca ulaşmayı geciktirecek ,geriye çekecektir. Sorun yaşayan partnerin diğerinin desteğine ihtiyacı çok önemlidir.
Hayat çok kısa ve zaman hiçbir şeyle satın alamayacağımız bir kavram. Bir çoğumuz biyolojik bir sorun yaşadığımızda hiç geciktirmeden soluğu hastane de alırız. Çünkü beklemenin sorunu derinleştireceğini biliriz. Aynı yaklaşımı cinsel sağlığımız için de göstermek ,kendimize ve ilişkimize karşı sorumluluğumuzdur. Beklemek ise ötelemek ve geciktirmektir. İnsana dair, insanla ilgili her şey terapi odası mahremiyetinde konuşulabilir ve tartışılabilir. Cinsel terapi eğitimi almış bir psikolog olarak yaşadığınız bir çok sorunun aşılabilir olduğunu, bunun için ihtiyaç duyduğunuz şeyin biraz cesaret biraz özşefkat olduğunu söyleyerek sözlerime burada son veriyor, daha büyük gelişmeler için terapi odasında buluşmayı diliyorum.
Uzman Psikolog Evrim Dursun